Edebiyatın Ebedi Gıybetleri – Bölüm 3
OMRİS UYAR, CEMAL SÜREYA, TURGUT UYAR VE EDİP CANSEVER
Tomris UYAR,
Öykü yazarı ve çevirmen.
Adının geçtiği her yerde şiirlerle anılan kadın. Türk edebiyatının üç büyük şairinin, unutulmaz şiirlerine ilham ve konu olan, hayatın ciddiye alınacak bir şey olmadığını düşünen özgür ruh.
Üç büyük şairin, şiirlerinin gölgesinde, mutluluğunda ve ağır duygusal yükü altında geçen bir ömür. Dost da olsa, sevgili de, eş de her an gidebileceği bilinerek, hep tedirgin sevildi o.
İstanbul’da doğuyor. Babası hukukçu ve yazar Ali Fuat Gedik. Annesi Celile Hanım da bir hukukçu. İkisi de edebiyata çok düşkün. Babasının şiir kitapları ve annesinin çevirileri arasında geçen bir çocukluk onunki. Kolej yıllarında aşık olduğu Ülkü Tamer’le aşkları ölüm ayıracak cinsten. Bitmez sanılıyor. Ve gerçekten de ölüm ayırıyor onları. Küçük kızlarının ölümü. Sonrasında bir daha toparlanamayan evliliklerinin sonlanmasıyla…
Tomris Uyar ve Cemal Süreya Ankara Sanatseverler Derneği’nde karşılaştıklarında her ikisi de evliydi. Tomris, Cemal Süreya’nın gözünde genç edebiyatçı ve arkadaşıyla evli bir kadındı. Pek de ilgi göstermedi ona. Tomris’in ise ilgisini çekmişti Cemal Süreya. Daha sonraki karşılaşmalarda kendisini çok daha yakın davranmaktan alamadı. Zaman içinde aralarında aşk filizlenmesine engel olamadılar. Her ikisi de eşlerinden ayrıldıktan sonra üç yıl sürecek fırtınalı bir beraberlik yaşadılar. Cemal Süreya daha tutkuyla bağlıydı Tomris’e ve SAYIM isimli şiiri o sıralarda yazıldı.
Ayışığında oturduk
Bileğinden öptüm seni
Sonra ayakta öptüm
Dudağından öptüm seni
Kapı aralığında öptüm
Soluğundan öptüm seni
Bahçede çocuklar vardı
Çocuğundan öptüm seni
Evime götürdüm yatağımda
Kasığından öptüm seni
Başka evlerde karşılaştık
İliğinden öptüm seni
En sonunda caddelere çıkardım
Kaynağından öptüm seni
Süreya onu hayatının merkezine koymuş, başka hiçbirşey düşünemez olmuştu. Bir süre sonra bu hallerden bunalan Tomris onu uyarma gereği duydu ve bu konuyu onunla konuştu (kendi anlatımıyla):
“Evine bağlı, evinde olmayı seven bir adam -akşamları eve biraz geç gel yahu, bir erkek hiç dolaşmaz mı- dedim. Ertesi gün altıyı çeyrek geçe geldi, sonraki gün altı buçuk. Normalde altıda gelirdi. Bir gün toz aldım, bezi silkelemek için pencereden eğildim ki kapının önünde oturmuş saatin dolmasını bekliyor”
Tomris bu duruma bir isim de koydu “Şahsiyet Rötarı”. Kısa süren ayrılıklar da yaşandı bu fırtınalı ilişkide. Hatta bunlardan birinde Süreya’nın yazdığı meşhur bir not da şöyle:
Ama senin
Daha nen olayım isterdin,
Onursuzunum senin!
Ancak bu inişli çıkışlı ilişkiyi bitiren de Cemal Süreya oldu sonunda. Ayrılırken Tomris’e söylediği bir şey vardı. “Sana sahip olunamaz!!! Senden ayrıldığım anda senin hakkında, hikayen hakkında sevdiğimi belirtecek hiçbirşey söylemeyeceğim, benim ağzımdan kimse bir şey duymayacak.”
Ve gerçekten de hiçbir şey yazmadı, söylemedi bu konuda…
Yoğun, yorucu, fırtınalı ve tutkulu bir aşktan çok yorgun çıkmıştır Tomris. Aradığı tek şey huzurken, sakin bir kişiliğe sahip Turgut Uyar’la tanışır. Önce çok iyi arkadaş olurlar, sanat üzerine uzunca bir süre mektuplaşırlar. Sonra bu arkadaşlık aşka dönmeye başlar. Turgut Uyar’la tanışmasını şöyle anlatır;
“1966 yılında ben zaten Cemal Süreya’dan ayrılmak üzereydim. O da eşinden ayrılmıştı. İstanbul’a gelmişti çocuklarıyla. Burada tanıştık. Asıl tanışmamız herhalde o, çünkü o zaman daha bir yakın oturup konuşma fırsatını bulduk ve mektuplaşmaya başladık. Bu mektuplar önce sadece şiir üzerine mektuplardı. Hâlâ duruyor bende. Genellikle onun şiir üzerine düşünceleri, benim onun şiirleri üzerine düşüncelerim… Ve anladığım kadarıyla çok sıkışık bir dönem geçiriyordu. Yani evlilik hayatında bir süredir yaşadığı tedirginlik ve uyumsuzluk şiirini de etkilemişti, yedi yıldır şiir yazmıyordu. Esin periliği olarak ifade etmek istemiyorum ama herhalde çok konuştuğum, çok dürttüğüm, yazmasını çok rica ettiğim için diyeyim, yavaş yavaş şiir yazma isteği yeniden doğdu.”
1969 yılında evlenirler. Mutlu bir evlilikleri olur, çok iyi anlaşır, aynı şeylerden zevk alır, birbirlerine daima birşeyler katarlar. Evlerinden dost ve edebiyat sohbetleri eksik olmaz. Daha sonra Turgut Uyar’ın adını verdiği bir de oğulları olur. Turgut Uyar’ın edebi hayatının en verimli zamanlarıdır Tomris’le evlendikten sonraki yılları. Ve Tomris için de hala dillerimizde olan nice şiirler yazmıştır. Bir şiiri de şöyle;
Herkes seni sen zanneder.
Senin sen olmadığını bile bilmeden,
Sen bile…
Seni ben geçerken,
Derim ki,
Saati sorduklarında;
Onu “O” geçiyordur.
Kimse anlam veremez.
Tamir ettirmedin gitti derler şu saati.
Ettirmek istiyor musun demezler.
Bir bozuk saattir yüreğim, hep sende durur.
Zamanı durdururum yüreğimde,
Sensiz geçtiği için,
Akrep yelkovana küskündür.
Şu bozuk saat çalışsa benim için ölümdür.
Bil ki akrep yelkovanı geçerse,
Atan bu yüreğim durur.
Bırak bozuk kalsın, hiç değilse;
Bir bozuk saattir yüreğim, hep sende durur.
Ancak her ikisinin de çok mutlu olduğu bu evlilik, zaman içinde Turgut Uyar’ın kıskançlığının had safhalara çıkmasıyla yıpranmaya başlar. Önce yanlızken yaptığı suçlamalar ve kırıcı ithamlar daha sonra dost ve arkadaşlarının yanında da sirayet etmeye başlar. Tomris bu dönemi şöyle anlatır: “Turgut, her an elinden kaçıracakmış gibi gereksiz bir kaygıyla yıpranacak; ben de hiçbir rekabetin söz konusu olmadığı bir alanda, boyuna birinci seçilmekten yorulacaktım”
Halbuki Tomris, Turgut’un gözünü kırpmadan sevdiği, göğe bakma durağında, alıp kendine ayırdığı sevgilisidir.
İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım
Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım
Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmiyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat.
Gerçekten de çok yorulur Tomris. Birkaç defa da ayrılırlar, ancak dayanamayıp tekrar biraraya gelirler. Bu sıralarda Turgut Uyar rahatsızlanmıştır ve siroz teşhisi konulur. Büyük aşk onun ölümüyle noktalanır.
Edip Cansever… Çok iyi dostuydu Tomris’in de, Turgut’un da. Tomris’e hayranlıkla başlayan gizli aşkını ancak şiirlerde anlatabilmişti. Kötü günlerinde de hep yanındaydı onun, kızının ölümünde, ayrılıklarında, Turgut Uyar’ın ölümünde, tüm bunalımlı zamanlarında… Başbaşa içtikleri, edebi sohbetlerin ağırlıkta olduğu uzun buluşmaları olurdu. Tomris için Edip’in hiç bir zaman dosttan öteye gitmediği, Edip içinse Tomris’in hiç bir zaman dostluk boyutunda kalmadığı söylenir. Her 15 Mart, Tomris’in doğum gününde ona bir şiir yazar Edip. Bunlardan en ünlüsü “Yaş Değiştirme Töreni” şöyle :
“Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç
Yağmurlar altında gördüm, kadeh tutarken gördüm de
Bir kıyıya bakarken, bakarken ki ağlayan yüzünle
Ve yarışırsa ancak Monet’nin
Kadınlarına yaraşan giysilerinle
Gördüm de
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
Öyle kısaydı ki adımların, diyelim bir yaz tatilinde
Bir otel kapısının önünde, tahta bir köprünün üstünde
Bir demet çiçekle paslanmış bir kedi arasında
Öyle kısaydı ki adımların
Şöyle bir bardak yıkayışının vaktiyle
Ölçülür ve denk düşerdi ancak
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
Yok bir yanıtın ”nereye” diyenlere
Bir buz titreşimi gibi sallantılı ve şaşkın
Ve çabuk bir merhaban vardır bir yerden gelenlere
O bir yerler ki, diyelim çok uzak olsun
Sen gelmiş gibisindir oralardan, otobüslerden
Yollardan, deniz üstlerinden topladığın gülüşlerle
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
Seni görünce dünyayı dolaşıyor insan sanki
Hani Etiler’den Hisar’a insek bile
Bir küçük yaşındasın, boyanmış taranmışsın
Çok yaşında her zamanki çocuksun gene
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
Mart ayında patlıcan, ağustosta karnabahar
Mutfağın mutfak olalı böyle
Bir adın vardı senin, Tomris Uyar’dı
Adını yenile bu yıl, ama bak Tomris Uyar olsun gene
Ben bu kış öyle üşüdüm ki sorma
Oysa güneş pek batmadı senin evinde
Söyle
Ben seni uzun bir yolda yürürken gördüm müydü hiç.”
Bir gece içtikleri meyhanede Edip Cansever’in peçeteye yazılmış, aşkının itirafı olan not söyledir:
“Tomris rakıyı çok severdi, ben de onu.”
Yıllar sonra Tomris Uyar’ın da Edip Cansever için söyledikleri dikkat çekicidir.
“Sevgililik ya da aşk duygusu zamanla yara alabiliyor, örselenebiliyor, bitebiliyor. Bitmeyen tek aşkın, gerçek ve lirik bir dostluk olduğunu Edip Cansever öğretti, bana yaşamımda ve yazılarımda esin kaynağı oldu. Tek ihaneti, ölmesiydi.’’
Bizlere muhteşem şiirler kaldı, bu muhteşem dörtlünün yollarının kesişmesi sayesinde. Onlar yıllarca çok iyi dostlar olarak yaşadılar.
“Cemal Süreya’ya içki içmesini ben öğrettim.” Edip CANSEVER
“Edip Cansever’e şiir yazmasını ben öğtettim.” Cemal SÜREYA
“Bu ikisi bunu tartışırken ben de gittim, Tomris’le evlendim.” Turgut UYAR
1970’lerin sonundan 1985 yılına kadar süren bir geleneği vardır bu dörtlünün de dahil olduğu edebiyatçılar grubunun. Bir 26 Mart günü Turgut UYAR’ın doğum gününü kutlarken “Ölmeme Günü” nü icad ederler. Her yıl aynı gün Rumeli Hisarı Avcılar Meyhanesinde toplanırlar. Bu toplantılardan birinde “Ertesi gün için bir şey diyemem ama rakı içtiğin gün ölmezsin.” demiştir Cemal Süreya. 1985 yılında Turgut UYAR vefat edinceye kadar bu günü kutlamak için bir araya gelirler. Arkadaşının ölümünden sonra Süreya bu kez de “Öldüğü gün hepimizi işten attılar” diyecektir. Ertesi yıl Edip CANSEVER ve 1990’da da Cemal SÜREYA hayatını kaybeder.
Çok sevdiği üç erkeğin de ölümüne şahit olan Tomris UYAR da, arkasında kendisine yazılmış en güzel aşk şiirlerini bırakarak 2003 yılında…

Hep yazdım, kendimce…
Bazen kısacık cümleler, bazen uzun sayfalar…
Küçük sözleri, duyguları, durumları bir cümleyle,
Ki benim için anlamları büyük diye…
Söz uçar da yazı kalır diye…
Sevdiklerime yazdım unutmasınlar diye,
Kendime not, geleceğe mesaj, hatırlatma, uyarı…
Hatırlayayım diye
Benden bir iki cümle kalsın diye.
Masal okul sırasında yazılıp silinen cümlelerle başlamış
Bilememişim…
“Sende bir sürü şiir vardır, göndersene…” cümlesiyle devam etmiş…
Ruhumun martıları o gün uçmuş işte mavilere…
Şimdi de bazen şiir, bazen yazıyla devam ediyor bu yolculuk,
Kendi halinde…
Açık, koyu, soluk, canlı…
Ama mavice…