Şimdi yükleniyor
×

ŞİFA NİYETİNE KADİFE GİBİ ZARAR ZİYAN

Bu Yazı 4 dakikalık okuma süresine sahiptir.

ajax-loader-2x ŞİFA NİYETİNE KADİFE GİBİ ZARAR ZİYAN

1’e aldım vitesi gidiyorum. Bir yanı uçurum yolun, ben dağa sürtünerek gidiyorum, emniyetli…

Hayat bir eksilme sanatı; ölmeler yetmiyormuş gibi bir de küsmeleri icat etmişler, durup dururken gitmeleri bir de. Üstelik gök mavi, deniz mavi, ağaçlar yeşilken… Nasıl da kendinden memnun herkes, kimi dinlesen haklı kendince. Suçlu yok ama suç ortada. İçine öküz oturtan ayrılıklar…

Durup dururken fantastik bir kavganın ortasına düştüm. Kimseye anlatamayacağım kadar haklıyken anlatamıyorum. Anlamıyorlar ve vazgeçiyorum. Sanırım ben bu işlerin adamı değilim. Usulca süzülüyorum aralarından. Gök mavi, deniz mavi, ağaç yeşil, içim kapkara…

Küseceksen gözlerinle küseceksin, dilinle değil…

Benim dilim beceriksiz ama bütün duruşum yıkılır, bildiniz mi?

Kağnıları gıcırdar bazı ilişkilerin, yol daralır, hem de birden dönemeçli olur. Sıkıntı basar… basar basar ve yemyeşil bir şehir görünür sonra.

Öndeki kamyonun tamponunda “Sen yine de fazla umutlanma” yazıyor. Seyrediyorum… sollamayı düşünmüyorum, çünkü bu cümlenin şamarıyla, arabeskiyle bi müddet vakit geçiriyorum.

Sonra yine başlıyor… yarama kitaplar basıyorum, uykular basıyorum. Bu benim vurdumduymazlığa benzeyen tedavi biçimim.

Nasıl olur?

İç cebinden yadigâr saatini çıkarır gibi kıymet verdiklerin küsmelere kalkışır, gitmelere kalkışır, iyiliklerin başına dert olur, bir telaştır konuşur herkes, kavga severler ile munis olanlar teker teker gelirler…

İçimde bir Titanik kırılır tam ortasından. Tanrının bile batıramayacağı gemim gömülür içimin en diplerine…

Kırılma noktasını bir marifet gibi anlatırlar ya… kıymıkların battığı yerlerden akan hatıraların pıhtılaşması gerekir. Bende marifet değil bunlar, kanıyorum, kanıyorum, kanıyorum.

Akıl tutulması gibi bir şey bu… güneş tutulması da denilebilir. Sarı ışıklar gökyüzüne çevirmiş oklarını… Mavi ile sarı karışıyor. Midem bulanıyor renklerin bulamacından…

böyle anlarda ayağa dikilir, kaçar masmavi gök üstümden…

Hayat insanın bi ara bütün rütbelerini söker
Film şeridine bak, izle… göreceksin

Şarkıların rolü nedir ayrılıklarda, gücü, eşliği, eşsizliği…

Kiraz ve vişne hatırına
bağıra çağıra ağladım…
giden çocukluğumun peşinden

aynı evde büyümüş iki kardeş gibiydik

tüm hatıralarımızı sen hatırlatıyordun bana
sen hiçbir şeyi unutmuyorken, benim hiçbir şey hatırlamayışıma şaşırıyordun…
hatırlattıkların gülümsetiyordu,
vay vay vay neleri gömmüşüm unutkan bilinçaltımın altına dedirtiyordun…

Beynimizin içine hapsolmuş hatıralar donuk muydu canlı mıydı bilmiyorum ama
İçimdeki üşümenin yarattığı titremeyi hiçbir örtüyle bastıramıyorum şu an…

İçindeki ağrıdan şikayetçi değilsen, o sana şifa olur.

Kısa vadede dallardan meyve yiyebiliriz ama, köklerimiz çürürse ne yapacağız?

Bir çocuk gibi savunmasız. Çok güçlü bir güçsüzlüğü var… ya da tam tersi çok güçsüz bir gücü var…

Serpme kahvaltı kadar çok ve ortaya karışık bir kavga dünyası var, seviyor gibi (yanındaki korkuluk). Korkutmuş aslında korkuluk gibi sabit durmasına rağmen…

Sabırsızım; denediğim her yenilik, her ritüel, içtiğim her ilaç hemen reaksiyon göstersin isterim. Her şey bir an önce çözülsün isterim de… yine de giderler… gitsinler…

İçeriden kilitledim üstüme üstüme odaları… kendimle başbaşa laf anlatmaya çalışıyorum.
– Bana emretme! diyor içim.
Emir değil rica diyorum.
– Başka bir çağda Emrin olur! ama şimdi olmaz diyor… Her şeyin bir zamanı vardır diyor… (sanki ben bilmiyorum)

Ateşin başladığı harlı an’dan, sönmeye yakın zamanına kadar geçen sürede seyrettiğim şölene bak. Bak şu olan bitene… En sonda kıvılcımlar kaldığında…
kıvılcımlar yanıltır.

Camları yalayan yağmur da olmasa ateş hiç sönmeyecek demek ki…

BUZDOLABI TEMİZLİĞİ
(Temizlik Harekâtı)

Kalemin ucundan değil, kalbinden damlayan satırlar içine sızsın…
Seni bulsun…

Kazanacaksan her şey yolundan çekilir diyorlar.
Kötüler kazanır sen de biliyorsun…
Biz geride kalanlar bir şeyler yapıyoruz işte

Çürümeye bıraktığın her şey anlamını yitirir,
gizlediğin dertlerin başına iş açar,
çözemediğin bütün dertlerin…

Kırgınım ama yorgunum da, kırgınlığım da yorgun.
Yolun ömrü bitti.

söz verilmeyen
söz hakkı verilmeyen çocuk
Ben öyle sanıyorum ki asla kötülük yapamam sana
Benim en kötü huyum affetmek
Eğer affedersem seni, izin verme buna…

Şehir değişirse ve sen uzun yıllar uğramamışsan, başka bir dünyaya taşınmıştır artık herşey…
ve…

Kelimeler bile birbirine bakışır şaşkınlıkla, söylenen o öfkeli çıkışta
(Masal tozu)
Acının tozu
Öfkelerinin tozunu üstüme saçar kaçar…

Bir insanın yalan söylemesi değildir insanı üzen, insanların hiç yalan söylemeyeceğini sanmaktır.
veya
Bir insanın terketmesi değildir insanı üzen, insanların seni hiç bırakmayacağını sanmak’tır.

kelimelerimin mecburi istikameti budur…
Kalem önemli ama…
Kendimi size anlatmak için kelimelerin dışına çıkmam lazım.
Kelimelerle yapamıyorum bunu, gözlerime bakın, duruşuma bakın…

Yol öğretir. Yanındakilerle…
Yol; yol yordam öğretir.

En son;
Bizim Seher mi?
(Bizim Yunus mu? dediği gibi Tapduk Emre’nin.
Hanımı demiş ki Yunus geldi Efendi! Önceden anlaşmışlar Hoca’nın Hanımı ile Yunus. Yıllar sonra ziyaretine geldiği hocası küsmüş müdür? Kırgın mıdır? Eşiğine yatayım, affetsin beni der Yunus… Hocası “Hangi Yunus?” derse, kalkıp gidecek gözüne görünmeden… Ama o özlemli dilinden “Bizim Yunus mu?” sözleri dökülünce, kalkıp ellerine sarılmış Bizim Yunus)
O hesap bizimki de…
Hangisi?

Anlattıkları ve anlatamadıkları…
Buzdağı durumu yani…
Göründüğü, görünmediği tarafı…

Bu yazıyı nasıl buldunuz?

Genel oy oranı / 5. Oylama Durumu

Şu ana kadar değerlendirme yapılmadı! Bu gönderiye ilk değerlendiren siz olun.

Bu yazıyı beğendiğinize göre...

Bizi sosyal medyada takip ediniz.

Bu yazı size hitap etmediği için üzgünüz!

Kendimizi geliştirelim!

Hoşunuza gitmeyen noktalar neler oldu?

Mevsimlerin kızı Eylül... Eylül'ün ise en bebek saati... Ankara'da... Bir Seher Vakti doğmuşum... Çok seher vakitleri görüp günler devirmişim, Büyümüşüm, büyürken düşüp kalkmışım, Hayatı sevmişim herşeye rağmen, Hayatın bir okul olduğunu, sevinçler, kederler, başarılar, başarısızlıklarla dolu, ama herşeyin geçici olduğunu görmüşüm... Geçici olan bir çok şeyi yazarak kalıcı kılmışım, yazmayı ve okumayı çok sevmişim.. Ne yaparsam yapayım aşk'la yapmayı seçmişim... dil'den değil kalp'ten olsun diye cümlelerime çok özen göstermişim. Sevmişim, sevilmişim, en çok aşk'ta takılıp kalmışım... evlat tatmışım, iyi evlat olmaya çalışmışım, vatanımı, bayrağımı çok sevmişim... İstanbul'a hayran kalmışım, böylece şehirlerin en güzelinde yaşamayı seçmişim... Halen dostalarımın ve ezelden beri var olduklarını düşündüğüm dostluklarımın tadını çıkarmaktayım...

Abone Olun
Bildir
guest
0 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
Okumaya Değer
Başlıktaki soruyu duymayan, hikayesini bilmeyen kaç kişi vardır bizim nesilden? Peki şimdi sokakta karşımıza çıkan gençlere bu soruyu sorsak cevapları…
0
Yorumlarınızı merak ediyoruz.x