Tanıştığıma Memnun Oldum Kendim!
Hani için cayır cayır yanarken, seni alıp “hadi kalk bana gidelim” diyen bir dostun vardır. Sen katıla katıla ağlarken, sıkıca sarılır ve ” biliyorum çok acıyor ama bir gün geçecek” der. Üç beş parça eşyanı toplarken seni gülümsetmek için şirinlikler yapar ve sana o an yuva gibi gelen evine gidersiniz.
Hadi der “sen şimdi güzel, sıcak bi duş al, ben de yiyecek bir şeyler hazırlayayım” mis gibi huzur kokan havlularını banyoya bırakırken. “Duş iyi geldi değil mi?” diye sorduğunda, gözlerinden akan yaşlarla sadece kafanı sallarsın, hazırladığı sofrayı gördüğünde sessizce akan yaşlar hıçkırıklara dönüşür, gördüğün o şefkat, bekleyip de göremediklerini hatırlattığından daha bir ağır gelir.
Ağzına attığın lokma hiç küçülmez sanki, yiyemeyeceğim dersin, sofradan kalkmaya niyetlenirsin, “hadi biraz gayret et, en azından çorbayı bitir ekmeksiz, güçsüz düşme” der.
“Güçlü ol” dan öyle bambaşka bir cümledir ki “güçsüz düşme”, seni kalıplara sokmadan, emek, önemsenme, anlayış hepsini barındırır içinde.
Muhabbet aralarında 10 saniyeliğine unuttuğun acın, kocaman bir iç çekişle geri gelir. Çok iyi bilirsin sabah gözünü açtığında aynı şey yine olacak.
Ama hissettiğin acı ne sebepten ya da ne kadar büyük olursa olsun, orada olduğun ve yalnız olmadığın için çok şanslısındır, hissedersin…
Ben şu an bir otel odasındayım ve bunların hepsini kendime verdiğim dostluk ve destekle birebir yaşıyorum…
Kendimin, ihtiyacım olduğunda yanında olmak, kendime ulaşılabilir olmak, kendimi tanımak, kendimi güçlü ol diye yerden yere vurmak yerine, güçsüz düşme diye şefkat gösterebilmek benim için çok yeni bir şey, çok geç bulduğum ve bulabildiğime çok mutlu olduğum, beni en iyi bilen, anlayan dostum, kendim…
Bugün 4 yıllık terapistimi aradığımda aramızda geçen konuşmada onun sesinde inanılmaz bir sakinlik, her şeyin bu kadar yolunda olmasının verdiği huzuru hissettim resmen. Aslında uzun bir süreden sonra, terapi günü dışında kafası kesilmiş tavuk gibi odada turlar atarken aramaya karar vermiştim onu. Paniğim, durumu nasıl kontrol altına alacağımı bilmememden değil, kontrol altında tutabildiğim için ne yapacağımı bilmememdendi. Başından sonuna kadar yönetebildiğim bir kriz vardı, üstelik en zayıf olduğum tuzaklarla dolu. Siz hiç hayatınızda canınızın yanmasını kontrol altında tutabildiğiniz için panik oldunuz mu?
Sağlıklı insanlara, sağlıksız/karanlık taktikler işlemez, kafaları karışabilir, canları yanabilir ama onları asla istediğiniz noktaya getiremezsiniz diye bir yazı okumuştum bir süre önce.
Hayatım boyunca kaosun, karmaşanın, uçların içinde günler ya da bazen saatler içinde gidip geldim ben. Her “love bombing”i iştahla yediğim gibi, çok da güzel yedirdiğim zamanlar oldu. Sırf kaybetmemek uğruna göz yumduğum manipülasyonlar kadar, belki kaybetmeyi göze alamadığım için çaresizce yaptıklarım… Bir şey ne kadar korkutucu derecede büyük ise, o kadar gerçekti benim için, kaybetme korkusu en büyük motivasyondu.
Ben şimdi, artık, bugün tereddüt etme, kararsız kalma, gel-gitler yaşama ile dengesiz olma arasındaki farkı çok iyi biliyorum. Insanların kendi patolojik durumları yüzünden bana gel-gitler yaşatmalarını ve 3 gün içinde hayatının aşkı olduğuna inanmadığım için, sen dengesizsin, sorunlusun diye yaftalamalarını, o insana yapışmam için daha büyük bir sebep olarak görmüyorum artık.
40 yıllık fahişeye nasıl sevişeceğini öğretmeye kalkma derler ya, ben kaybetme korkusunun yaşattığı mübah olmayan her yolu, gerçek dengesizliği, sınırları görmek için yaptığım yansıtmayı, yüceltmeyi, değersizleştirmeyi, kendim başta olmak üzere, insanları hissedebileceği en tepeden nasıl bir öfke ve hızla yere çarptığımı çok iyi biliyorum. Terk edilmemek için yaptığın her şeyin, seni terk edilmeye her adımda daha çok yaklaştırdığını…
Ben kendi sınırlarını koymayı bilmeyen birinin, sınırları bulabilmek için neler yapabileceğini çok iyi biliyorum.
Ben şu an sınırlarımı belirlemekten öte, belirlediğim sınırları koruyabiliyorum.
Sırf canın yanıyor diye, sınırlarınla oynarsan, canın asla daha az yanmaz! Hepimiz aslında birer ülkeyiz, küçük, büyük, deniz kenarında, çölün ortasında, doğal kaynaklı ya da insan emeğine bağlı. Duygularımız bizim vatandaşlarımız, yönettiğimizi sandığımız ama aslında bir bakıma bizi yöneten ve her zaman ülkenin huzuru için dengede tutmamız gereken. Her ülkenin bir kapasitesi olduğu gibi, bizim de var, korumamız gereken değerlerimiz, sınırlarımız, birliğimiz, politikamız. O yüzden sınırlardan herkesin ve her şeyin geçmesine izin verirsek, duyguların dengesi bozulur ve iç savaş çıkar.
Ülkelerde krizler olur, ekonomik, politik ya da doğal afetler, zorlu süreçlerden geçeriz, fikir ayrılıkları olur, ayaklanmalar, dış tehditler, salgınlar… İç işleri bakanlığında oturmamış düzenler, sağlanamamış dengeler, doğru yönetilemeyen krizlerde, dış işleri bakanlığı hemen el atar konuya, bizi kurtaracağını düşündüğümüz bir ülke buluruz kendimize, hemen ilişkiler kuvvetlendirilir, empatiler kurulur, hataları bile sahiplenilir, varlığımız varlığına armağan edilir. Kendi içimizde çözemediğimiz bir krizin dermanını, kendi kendimize yarattığımız bağımlılıkta bulduk sanırız.
Oysa ayakta kalabilmenin, bağlarını koruyup, bağımlılıktan kurtulabilmenin, dünyanın geri kalanından saygı görebilmenin tek yolu kendi kendine gelişmektir.
Sakin kalabilmek, kendinle sürekli iletişim halinde olabilmek, olumsuz etkilenebileceğimiz durumların ve kapasitemizin farkında olup önlem alabilmek, alamadığımız durumlarda yardım çağrısında bulunabileceğimiz yerleri bilmek en az zararla ve sağlıklı bir şekilde atlatmamıza yardımcı olur krizleri. Yalnız olmadığımızı bilmekle, yardım istemekle, destek görmekle, çareyi başkalarında bulmaya çalışmak arasındaki farkı anlayabildiğimizde başlar değişim. Hayata yalnız devam etmeye karar vermektense yalnız devam edebilmeyi de sevebilmekle… Gelişim zordur, yorar, yıpratır, acıtır, üzer ama her zaman işe yarar. Çünkü üzüntünü yaşamak ardından iyileşmenin gelmesine izin vermektir.
Cümlelere ulaşmaları gereken hedefler koymayı bıraktığımızda, asıl varmaları gereken yere varıyorlar. Duru bir Pınar yaratma yolculuğumda, birlikte yürüdüğüm cumlelerimle, dünyama hoş geldiniz…
İki yeni yazar gelmiş, iksinin de anlatımı ve konuyu işlemesi muhteşem. Kaleminize sağlık. Bloğun yeni haline bayılmıştım hareketli renkli olmuş diye, yeni yazarlarla da renklenmiş.
Burada yeni yazılar okumak çok heyecanlı. Üstelik yazınız duru olduğu kadar çağlayan bir pınarın başında olduğumuzu gösterir güzellikte. Hoşgeldiniz, hoşgeldiniz…
Duru bir Pınar yaratırken parlattığın cümlelerin içimde ışıldadı.Sen hep yaz,okuyalım