Şimdi yükleniyor
×

Kırkı Geçince

Bu Yazı 8 dakikalık okuma süresine sahiptir.

ajax-loader-2x Kırkı Geçince

Seviyorum yalnızlığı. Önceden böyle değildim. Korkardım. En büyük yalanlarımı da bu yüzden söylemedim mi zaten. Sırf yalnız kalma korkusundan. Üzerine oturduğum milyarlarca kum tanesi bile birleşip sahili oluşturuyor. Ellerimi aralarında gezdiriyorum yine de ayıramıyorum onları. Çekildiğim an birleşiyorlar. Ben bugüne kadar kiminle böyle hiç ayrılmamacasına birleşebildim? Buna çok çabaladığım senelerim oldu. Ne aptallıkmış. Bana doğru gelen dalgalar bile varmadan geri dönüyorlar. Hiçbiri de üzgün gibi görünmüyor. Onlar denize ait, bense toprağa. Birleşmemiz imkansız. Balıklar sahile atmaya çalışmıyor kendini, kumun üzerinde gezinen şu böcek de denize…

Ne yengeç üşüyor diye mont giymiş benim gibi, ne de yanıma konan martının ayağında bot var. Elimi uzattım diye havalanan martıya ne ben küstüm, ne de uzattığım elimi karşılıksız bıraktığı için o utandı. İkimizin de doğası farklıydı. Ne şaşırdık, ne de ayıpladık.

Denize taş attım, belki bir denizanası yaralandı. Umursadım mı?

Hayır!

Çünkü ben denize attım taşı. Dalgaların sürüklediği bu denizyıldızını çantama koymam bir seçimdi. Denizine de kavuşturabilirdim, öyle değil mi? Ama yapmadım! Ayağa kalktığımda kalçama yapışmış olan birkaç kum tanesini de silkeledim gitti. İster bu sahili baştan başa dolaşabilirim, istemezsem birkaç adımda terk de edebilirim. O benim arkamdan ağlamaz, ben de geriye dönüp bakmam bile. An, anıda kalır; paylaştıklarımız geçmişte! Unutmamak uğruna verilen savaşlar insana özgüdür. Sonunda mutlaka unutulacakları göğsümüze saklar, sıcak tutmaya çalışırız. Aynı ölüm gibi! Aklımızın hep bir yerindedir, ama gizli bir yerinde! Kızgınlığımızı, sevgimizi, öfkemizi, kaybettiklerimizi, kazandıklarımı hatırlatır dururuz kendimize. Emek vardır her birinde, bir de savurduğumuz yıllarımız. Şu kuma sağlam bastığım kadar ayaklarımı sağlam basabildim mi hayata?

Hiç sanmıyorum!

Bir insan kaç yaşında akıllanır? Ya da doğru soru, bir kadın?

Bazısının belki hep aklı başındadır, bazısı evlendiğinde akıllanır. Kimisi anne olunca akıllanır belki, kimisi de boşandığında… Aldığı ilk darbeyle akıllanan da vardır, son darbeyle bile aklını başına almayan da. Bir kadının yiyebileceği ortalama yumruk sayısı nedir? Ya da ayağa kaça kadar sayılınca kalkabilir tekrar? Nezaketine küfürleri sıkıştırabilir mi veya dişiliğine erilliği? Savunmasız olup korunmalı mıdır? Ya da saldırgan olup hakkını mı aramalı? Ağladığında mı şefkati bulmalı, yoksa kahkahasının ardına mı bakmalı? Kadını güzel gösteren göğüsleri midir gerçekten? Ya da ne bileyim, içinde taşıdıkları mı? Erkeğe göre mi kadın olmalıyız, kadına göre mi kadın? İnsan başka, kadın başka mı? Biri diğerini reddediyor da! İspatın düşmanı inkar mıdır gerçekten? Bilmem, belki de gerçeklerin dostu da delillerdir. Kör veya sağır olmak bedende engeldir, ama ya ruhtaysa…

Milyon düşünce aklımda uçuşurken, arkamdan yaklaşan ayak sesiyle irkildim. Havalar iyice soğumuştu.

Benden başkası gelmez buraya diye düşünmüştüm.

  • Sizi korkutmak istememiştim. Kusura bakmayın.
  • Yok canım, estağfurullah. Boş bulundum sadece.
  • Kimse gelmez diye düşünmüştünüz değil mi? Ben de öyle düşünmüştüm. Sizi gördüğüme ben de şaşırdım gerçekten. Teşekkür ederim burada olduğunuz için. Şimdi müsaadenizle…

Yanımdan ayrılmıştı ama ben gözlerimi ondan ayıramıyordum. Benim gibi denize taş atıyor, atarken de acaba benim düşündüklerimi düşünüyor mu, bilmem ama, çıplak ayaklarını kumun içinde gezdiriyordu. Ben onun kadar cesur olamamıştım, botlarımı çıkarma konusunda. Arada bir gözlerini kumdan yukarıya kaldırıyor, sonra da ufka dikiyordu. Hüzünlü bir hali vardı diyemem ama neşeli de görünmüyordu. Sanırım düşünceliydi, o belli. O da mı yalnız hissediyordu kendini acaba? Burada olduğum için bana teşekkür ettiğine göre… Benim gibi kırkları aşmış yaşı; öyle tahmin ediyorum. Yoksa düşüncelerini dost edip neden gelsin buraya? Kırkını aşmış bir kadın yalnızlığın değerini anlayabilir anca. Gençken bu kolay mı?

Arkadaşlarla olmak istersin, gezmek istersin, arayan olmazsa üzülürsün… Ama ‘yaş kırk’ dedin mi, işte orada duracaksın. Bende öyle olmuştu. Sabah doğum günü mesajlarıyla uyanmıştım. Son düzlük olan otuzlu yaşlarım, o sabah itibariyle sonlanmıştı. Ne gerçekten yaşlıydım, ne de artık genç! Binmek zorunda olduğum son otobüsü de kaçırmak üzereymişim gibi hissetmiştim. Zaten bir-iki ay içinde de boşanmıştım akabinde. “Ne oldu, ne acelen var?” diyenlere, aslında ne kadar geç kaldığımı nasıl anlatacaktım?

Şimdi kış günü sahilde birbirine yabancı iki kadın durmuş, denize bakıyoruz. Özgür iradenin önemini anlamamış olsak, uzak durur muyduk birbirimize? Belki de konuşmak için ben kendimi mecbur hisseder, birkaç laf atardım ortaya; ya da o, yanımdan ayrılmaz, neden buraya kaçmış olabileceğimi umursamazdı bile. Hikayelerimiz hiç benzemiyordur belki de ama ne fark eder ki? Aynı hisleri taşıdığımız ortada! Ellerini başının arkasına kenetlemiş. Gözleri de kapalı sanırım. Ya hayale daldı, ya da martıları dinliyor. Ben neden hiç gözlerimi kapatmadım geldiğimden beri? Hala mı korkuyorum karanlıktan? Ona doğru bakmamaya ne kadar çaba göstersem de olmuyor. Ayaklarını denize sokmuş, köpüklerle oynuyor. Soğuğa boyun eğmeyecek kadar cesur, dalgaların ona gelmesini beklemeyecek kadar da akıllı. Pantolonu ıslanırmış diye bir telaşı da yok. Sakin ve kararlı! Cebinde kalan son anı kırıntılarını denize dökmeye gelmiş gibi duruyor. Bense hala sorguluyorum kendimi, hayatı, insanları…

Benzer hayat sınavlarından geçerken bizi farklı kılan şey, verdiğimiz tepkilerden başka bir şey değil. Kimimiz ufka bakıyor, kimimiz geriye. Birinden bir şey öğrenmek için konuşmaya gerek olmadığını bilecek yaşa geldiğim için mutluyum aslında. Hayat, konuşulmayanın ardındaki gerçeği görebilmeyi çok güzel öğretti bana. Sahil iki kadın için çok büyük olsa da, iki hayatın sığabilmesi için oldukça da küçük aslında. Gelirken yanında kimleri de getirdi, kim bilir. Düşman askeri gibi denize döküyor belki de. Ya ben? Madem yalnız kalmak istiyordum, aklımda bunca kişinin işi ne? Gitsem yanına, sorsam “Nasıl başardın?” diye. Cevap verse bile anlayabilir miyim, bilmiyorum. Zaman hepimiz için farklı ilerliyor, görüyorum. Kimimiz aynı dakikaya sıkışmış, kimimiz saniyeyle birlikte yol alıyor. Benim gibilerin hayatında akrep yelkovanı sokmuş, ilerlemiyor.

Oysa bu kadın buraya gelmeden önce ne kadar da rahattım. Utanmasam kendimi tebrik etmek üzereydim hatta. Şimdiyse çaktırmamaya çalışarak onu izlerken, kendimi daha net görüyorum. O uçmaya hazır bir kuş, bense denize adım atmaya hala korkan yabani bir kedi. Ayağına yapışan kumları silkelemedi bile. Belki de yeni anılar biriktiriyordur akıl hanesine. “Göz göze geldik, gördü ona doğru baktığımı. Kahretsin!” Gülümsemesine karşılık vermesem olmaz. Hafif de bir baş selamı… Başına musallat ettin gördün mü? Gelecek şimdi yanına! Ve evet, geliyor.

  • Çakmak var mı yanınızda? Sigara içiyor musunuz bilmem ama. Varsa eğer…
  • Var tabi, buyurun.
  • Teşekkür ederim. Şu zıkkımı içmeden duramıyorum. Gerçi bırakmayı da istemiyorum ya. Gittiği yere kadar bakalım.

Ayaklarına baktığımı fark etti. Çok ayıp oldu. Sana ne be kadın? İster ayakkabısını çıkarır, isterse çıplak gezer. Sana ne!

  • Üşümüyorum merak etmeyin. Deniz o kadar güzel ki. Üşümezseniz siz de ayaklarınızı sokun isterseniz. Çok iyi geliyor, emin olabilirsiniz.
  • Ben de biraz önce size bakarken cesaretinizi kutluyordum. Ben sizin kadar cesur değilim maalesef.
  • Kadının diğer adı nedir biliyor musunuz? Cesaret! Cesur olmasak çocuk doğurur muyduk kuzum? Onca ay hamilelik, sonra sancılar, yıllarca uykusuzluk ve bakım. Kolay şeyler mi bunlar? Bir erkek yapsın da göreyim. Kadın olmak kolay değil, hem de hiç kolay değil. Deli cesareti olmasa…

Bir yandan da başını sallıyordu. Gözlerini yine denize dikmişti. Anne olduğu belliydi. Ben anne olmak istememiştim. Ondan da korkmuştum sanırım. Şimdi pişmanım ama… Her neyse!

  • Çocuğunuz var sanırım.
  • Var, bir tane. Erkek. Çok sevilmeseler, inanın ki bakması hiç kolay değil. Ömür boyu sorumluluk! Ya siz?
    Sizin çocuğunuz var mı?
  • Yok.

“Yok!” derken neden başımı öne eğdim hiç bilmiyorum. Suçlu gibi, pişman gibi, “keşke” der gibi. Anlamamış olması mümkün değil. Ah aptal Leyla ah!

  • Ben hiç evlenmedim. Öyle şaşkın şaşkın bakmayın yüzüme. Çocuğum var evet ama evlenmedim. Gerek de görmedim. Ben sadece bir çocuğum olsun istiyordum, evlenmek değil. Bir gün barda bir adamla tanıştım. Çok yakışıklı ve kibardı. Önce saatlerce sohbet ettik, güldük, dans ettik. Sonra da onun evine gittik. Yakışıklı oğluma o gece hamile kaldım.
  • Ya babası? Haberi var mı bir oğlu olduğundan?
  • Maalesef yok. Onu bir daha hiç görmedim. Aramadım da gerçi. Çocuk isteyen bendim, o değildi ki! Neden bir insanı böyle bir yükün altına sokayım ki?
  • Belki de isterdi nereden biliyorsunuz?
  • Bilmiyorum. Sadece bir karar verdim ve uyguladım. Hiçbir zaman da pişman olmadım. Oğlum şu an on dokuz yaşında. Her şeyi daha küçükken anlattım ona biliyor musunuz? Büyük bir adammış gibi dinledi beni. Ne suçladı, ne de yargıladı.
  • Merak etmiyor mu babasının kim olduğunu?
  • Etmez olur mu hiç? Oğlumla birlikte araştırmaya başladık son birkaç aydır. Tanımak istiyor madem, tanısın. Öyle değil mi?

Kadın kendi hayatı hakkında kararını vermiş, sonrasını ise oğluna bırakmıştı. Doğru veya yanlış! Aslolan ne o kararından pişman, ne de oğlu kararını sorgulamış. Şimdi bu kadına “şanslı” mı demem gerekiyor, yoksa “akıllı” mı? Bence akıllı! Hayat onun hayatı ve doğru bildiği yolda ilerlemiş. Ne “başkaları ne düşünür” demiş, ne de benim gibi utanıp boynunu eğmiş. Bu yüzden kum onun ayaklarının altından kaymıyor. Bu yüzden ayaklarını sağlam yere basıyor. Üşümüyor, çünkü ruhu üşümüyor.

Başkalarını tanımaya çalışmaktan, kendimizi tanımayı o kadar ihmal ediyoruz ki. Bizim için neyin doğru olduğunu, bizim mutluluğumuza hangi yolun çıktığını anlayamadan ölüp gidiyoruz. Seçimlerimizi başkalarının doğrularına sıkıştırıyor, nefes alamayınca da ne yapacağımızı şaşırıyoruz. Kendimi tanıyabilmem, biraz da olsa anlayabilmem için; bir deniz, bir de kum yetermiş aslında. Gözlerimi sürekli açık tutarken, kalbimi uyutmuşum. Gözlerimin kefaretine güvendiğim kadar güvenmemişim kalbime.

  • Çıkar botlarını ayağından. Elimi tut! Gel birlikte cesur olalım. Korkma, yalnız değilsin!
  • Artık korkmuyorum.

Bu yazıyı nasıl buldunuz?

Genel oy oranı / 5. Oylama Durumu

Şu ana kadar değerlendirme yapılmadı! Bu gönderiye ilk değerlendiren siz olun.

Bu yazıyı beğendiğinize göre...

Bizi sosyal medyada takip ediniz.

Bu yazı size hitap etmediği için üzgünüz!

Kendimizi geliştirelim!

Hoşunuza gitmeyen noktalar neler oldu?

1973 Manisa doğumluyum. İşletme Fakültesi mezunuyum. Otuz seneye yakın özel sektörde görev aldım. Kariyerimin son 15 senesini yüksek öğrenim yurt müdüresi olarak tamamladım. Basılmış bir adet kitabım bulunuyor. Bazı dergi ve blogların yazarıyım. Bir defter ve bir kalemle hayatın anlamını buldum.

Abone Olun
Bildir
guest
3 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
Seher
Seher
8 Aralık 2023 23:38

Bir defter ve bir kalem, bir de içimizde biriken onca cümle… Bize sunduğunuz güzel ve anlamlı cümlelerinizle aramıza hoşgeldiniz.

Okumaya Değer
Hani için cayır cayır yanarken, seni alıp "hadi kalk bana gidelim" diyen bir dostun vardır. Sen katıla katıla ağlarken, sıkıca…
3
0
Yorumlarınızı merak ediyoruz.x