Şimdi yükleniyor
×

Şeyh Said’in Kırıntıları

Bu Yazı 7 dakikalık okuma süresine sahiptir.

ajax-loader-2x Şeyh Said'in Kırıntıları

10 Mart 1925 tarihli Hakimiyet-i Milliye gazetesi “Haber alındığına göre evvelki akşam ve dün sabah Diyarbakır civarında hatta içerisinde birçok mühim vaka-yı müsâdemât vuku bulmuş ve bu müsademeler Kürt Krallığı mecnunlarının perişaniyetiyle neticelenmiştir… Anlaşıldığına göre asilerin maksadı Diyarbakır’ı elde ettikten sonra Kürdistan Krallığını! İlan ederek orada hükümeti tesis etmek imiş… Kürdistan Kraliyetinin! Mühlik nazarlarına! Hitaben yazılmış bazı mektuplar da bulunmuştur.” diyerek isyanın bastırılma eğiliminde olduğunu yazıyordu.

16 Nisan 1925 tarihli Hakimiyeti Milliye Şeyh Said’in yakalanmasını şöyle duyurmuştu:  Düşmanlarımızın hazırladığı din maskesi ve derebeylik hançeri ile Türk’ü bir kere daha vurmak teşebbüsatını üzerine almış olan Şeyh Said, Hani’de Türk’ün bükülmez koluna düşmüş ve bu hıyanetinin cezasını yüklenmeye başlamıştır.

Şeyh Said yargılanmak için Diyarbakır’a getirildiğinde halk onunla “Hani bastonunla uçak düşürüyordun?” diye dalga geçmişti. 26 Mayıs 1925’te Diyarbakır Sinema binasında Şeyh Said’i yargılayan mahkemenin başkanı Mazhar Müfit Bey idi.

Müfit Bey sordu: Müslüman Müslümanın kardeşi olduğuna göre, neden Müslümanları birbiri üstüne sevk ettiniz? diye sorar, Şeyh Said cevap verdi: “Hz. Ali’nin savaştıkları da Müslümandı. Yine kardeş olurlar.” olur.

Mazhar Müfit Bey bu sefer Yunan askeri yurdu işgal ettiğinde emrindeki 4000 adamla neden Yunanlıların üzerine yürümediğini sorar: Şeyh Said, “O zamanlar perişan haldeydik zamanımız olsaydı durmazdık” şeklinde cevap verir.

28 Haziran 1925’te Şeyh Said ile beraber 49 kişinin idamına karar verildi. Karar ertesi sabah, yani 98 yıl önce bugün infaz edildi.

Mazhar Müfit Bey’in son sözleri şöyleydi:

Bağımsız Kürdistan amacına yürüdünüz. Cumhuriyet ordusu bunu mahv ve perişan etti. Herkes bilmelidir ki genç Cumhuriyet hükümeti fesat ve irticaya izin vermeyecektir. İşte Cumhuriyet’in kahhar fakat adil kanunlarının hükmü budur. Mahkûmları götürünüz.

***

Lozan Barış Antlaşması’nın 24 Temmuz 1923’te imzalanmasından sonra, Musul konusu, Türkiye ile İngiltere arasında 19 Mayıs 1924’te başlayan “Haliç Konferansı”nda ele alınır. Türkiye, Musul’daki haklarına ilişkin tezini savunurken, İngiltere, “Nasturi sorunu”nu ortaya atar ve Hakkâri’yi de ister. 

Şeyh Sait ayaklanmasından önceki büyük ayaklanma ise işte bu Nasturi ayaklanmasıdır. Gazeteci yazar Uğur Mumcu, “Kürt İslam Ayaklanması” adlı kitabında; 5 Haziran’da sona eren toplantının ardından, 7 Ağustos 1924’te Nasturi ayaklanmasının baş gösterdiğine dikkati çekiyor: 

Süryani papazlarından Nastoris tarafından kurulan ‘Nastur’ mezhebine bağlı Hıristiyanlar”dan olan Nasturiler, Hangediği bölgesinde Hakkâri Valisi Halil Rıfat Bey’i yaralayarak tutsak edip, jandarma komutanını öldürürler. Uğur Mumcu, ayaklanmadan önce, Hakkâri bölgesinde İngiliz misyonerlerinin görüldüğünü, “bu misyoner kılığındaki İngiliz subaylarının İmadiye ve Çömelek’te Nasturileri örgütledikleri ve ayaklanmaya hazırladıklarının anlaşıldığı”nı kaydediyor. 

Uğur Mumcu, kitabında, “Turkish Petroleum” şirketinin 25 Temmuz 1923’te İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na başvurarak, Musul’un Türklere bırakılmamasını istediğine de dikkatleri çekiyor. İngiltere de 6 Ağustos 1924’te Milletler Cemiyeti’ne başvurarak Musul sorununun ele alınmasını ister. Nasturi ayaklanmasının bu başvurudan bir gün sonra çıkarılması da dikkat çekicidir.

Hükümet, 14 Ağustos’ta ayaklanmayı bastırma kararı alarak, Cafer Tayyar (Eğilmez) Paşa’yı görevlendirir ve Kürt aşiretlerinden yararlanmak da düşünülür. Musul’daki İngiliz birlikleri ise hava akınları ile Nasturileri destekler. 21. Süvari Alayı’na 14 Eylül günü Şiraniş ve Birsivi’de üç İngiliz uçağı ateş eder. 4 Eylül günü ise aralarında Bitlis Milletvekili Yusuf Ziya’nın kardeşi olan 18. Alay Emir Subayı Teğmen Rıza ile Yüzbaşı İhsan, Teğmen Vanlı Hurşit, Teğmen Rasim ile 270 kadar er, 10 otomatik tüfek ve 380 tüfekle birliklerinden kaçarlar. Kaçan subaylardan biri Zaho’da İngilizlere sığınır. Nasturi ayaklanması 28 Eylül 1924 günü tamamen bastırılır. 

Ayaklanmanın bastırılması için askerî harekât sürerken, Milletler Cemiyeti 20 Eylül’de Musul sorununu görüşmeye başlar. Türkiye’nin, Musul’da plebisit yapılması önerisine karşı çıkan İngiltere ise 9 Ekim’de Türk birliklerinin 48 saat içinde geri çekilmesini ister. Türkiye de geçici bir sınır çizilmesi amacıyla Milletler Cemiyeti’ne başvurur. 29 Ekim 1924’te Musul’u dışarıda bırakarak Türk-Irak sınırının geçici olarak belirlenmesi üzerine, sorun dondurulmuş olur. 

Uğur Mumcu, kitabında, ayaklanma konusunda bazı dikkat çekici noktalara da işaret ediyor: Açıklanan İngiliz gizli belgelerine atıfta bulunan Mumcu, ayaklanmadan sonra yurt dışına kaçan Şeyh Sait’in oğlu Ali Rıza’nın “Bağımsız bir Kürt devleti” kurulması için İngiltere’ye gitmek istediğini, bu amaçla İngiltere’nin Tebriz’deki Başkonsolosluğu’na başvurduğunun ortaya çıktığını kaydediyor.

Ayaklanmayı izleyen günlerde Fransız Yüksek Komiserliği de ülkesine bir rapor gönderir. Raporda, şu cümleler dikkat çekmektedir: “Şeyh Sait, 1918 yılından beri amacı İngiliz mandası altında bir Kürt devleti kurmak olan İstanbul Kürt Komitesi’ne bağlı olarak çalışmaktadır. Şeyh Sait, 1919 yılında Kürdistan Bağımsızlığı Türk Komitesi lideri Abdullah Djendel Bey tarafından İngilizlerin Kürt politikasında temel unsur olan Binbaşı Noel ile ilişkiye geçirildi.”   

“Abdullah Djendel” hakkında bilgi edinilemediğini kaydeden Uğur Mumcu, Binbaşı Edward Noel’i ise “Kürtleri Mustafa Kemal’e karşı ayaklandırmaya” çalışan “Kürt Lawrence’i” olarak tanımlıyordu.

***

Aslında mesele Kürt meselesi değil, mesele İngiltere’nin petrol yatakları üzerindeki bitmek tükenmek bilmeyen emelleri, aç gözlülüğü ve kuyruk acısı.

Emperyalizm denince akla ilk gelen ülke Amerika olur.

İngiltere, her ne kadar Amerikanın gölgesinde kalıyormuş gibi gözükse de, Orta Doğunun şekillenmesinde en büyük paya sahip ülkedir. Tarih boyunca yaptığı gibi kendisini öne atmadan maşa olarak kullandığı etnik gruplar, aşiretler, azınlıklar ve devletler vasıtasıyla emellerine ulaşmaya çalışır.

1984’den beri Kürt sorunu olarak önümüze konulan dayatma 1925’in rövanşıdır aslında. Kağıt üzerinde müttefik ama kendi çıkarları için gözünü kırpmadan seni ateşe atan arsızlar tarafından, bıkmadan, usanmadan, ilmek ilmek işlenerek, basiretsiz devlet adamı görünümünde ne oldukları, neye ve kime hizmet ettikleri dahi belli olmayan insanlar tarafından, taviz verile verile bugüne kadar getirildi.

Bu ülkede, yurt severlik ve aidiyet bilinci kuvvetli bir şekilde yeniden yeşertilmediği, vatan hainleri hak ettikleri şekilde cezalandırılmadıkları, din istismarı ortadan kaldırılmadığı, misyonerlik ve yabancı ülkelerin iç yapımızı bozmaya yönelik faaliyetleri, yabancı devletler tarafından, kime ve neye hizmet ettiği belli olmayan dernek ve STK’lara yapılan yardımların önü kesilmediği ve kapatılmadığı sürece, dünün Kürt Saidi bugün farklı bir isimle ortaya çıkar ve ülkeyi bölmeye kalkar.

Yabancı devletler tarafından finanse edilen, tarikatları, dernek ve STK’ları dile getirip haber yapan, haklarında kitap yazan çok değerli gazetecilerimizin, yazarlarımızın katilleri hala ortaya çıkartılamadı ya da izin verilmiyor. Artık ona siz karar verin.

Bugün, 1925 yılındaki genç, yorgun ve yokluk içerisindeki Cumhuriyetin gösterdiği dirayeti, dik duruşu ve mücadeleyi gösterebilecek bir yapı kaldı mı şüpheli.

7 Aralık 2023 de yazılı ve görsel medyaya aşağıdaki haber düştü;

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi sosyal medyadan yaptığı açıklamayla yeni yapılan çevre yoluna, ‘Şeyh Sait Bulvarı' isminin verildiğini duyurdu.

Tam yazıyı bitirdim, tamam editöre devredeyim dedim, idam edilen vatan haini için bir açıklama da, sosyal medyada din alimi kılığında boy gösteren, özünde ne olduğu belli olmayan birinden geldi. Ne olduğu belirsin şahsiyet için Yeniçağ Haber Müdürü Fatih Ergin‘in çok ciddi iddiaları var.

Fatih Ergin diyor ki;

“Halil Konakcı, İzmir’de Rahip Brunson ve kilise ile kontaktaydı. Gizemli Hristiyan tarikatı Mormonların azizleriyle de ciddi ilişkileri vardı. Brunson’un da Mormonlar ile bağı ortaya çıkmıştı. Mormonlar’ın FETÖ ile de bağlantısı vardı. Türkiye’deki Mormonlar CIA için çalışıyorlar.

Halil Konakcı’yı kapatılan RP’nin meşhur eski milletvekili Şevki Yılmaz Rize’ye götürdü ve orada bir cemaatin Seyit Fethi adlı özel grubuna ait medresesinde özel yetiştirildi. Birkaç yıl önce medreselerden icazet alan binlerce kişinin imam atanmasıyla Diyanet’e yerleştirildi. İşte halka sürekli kışkırtıcı vaazlarda bulunan, milli sinir uçlarımıza dokunan ve polis korumasıyla gezen Konakcı’nın arka plandaki gizli geçmişi!

Lawrence rolünü anladınız mı şimdi? Bu bilgiler yetmezse, Konakcı’ya başka bilgiler de verebilirim ama mahkemede!”

Bu adam Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı imam, devlet memuru, ne diyanetten biri çıkıp hayırdır birader sen ne ayaksın, amacın nedir diyor nede hakkında suç duyurusu yapılıp işlem yapılıyor. Sorsan düşünce özgürlüğü.

Yersen.

Yazacak çok şey var ama aklımdan geçenler sertleşiyor, edepsizleşiyor satırlara dökülüyor sonra siliyorum, dava açar korkusu falan değil, edepli biri olduğumdan da değil aksine küfretmeyi severim, küfretmenin kendine has bir sanat olduğuna da inanırım, satırlara dökmememde ki tek neden okurken aynı etkiyi yapmaması, ziyan olmasın maksat.

Vatanperverlere selam olsun, kalın sağlıcakla.


Kaynaklar :



Bu yazıyı nasıl buldunuz?

Genel oy oranı / 5. Oylama Durumu

Şu ana kadar değerlendirme yapılmadı! Bu gönderiye ilk değerlendiren siz olun.

Bu yazıyı beğendiğinize göre...

Bizi sosyal medyada takip ediniz.

Bu yazı size hitap etmediği için üzgünüz!

Kendimizi geliştirelim!

Hoşunuza gitmeyen noktalar neler oldu?

Profesyonel baba, amatör yazar, sorgulayan, araştıran, teknoloji düşkünü, düne takılmayıp yarını yaşamayı seven doğuştan Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı. Eşimle beraber kaleme aldığımız yazılarımızı bir arada tutabileceğimiz, bir nevi arşiv olarak kullanabileceğimiz ve paylaşabileceğimiz bir site kurma kararı aldığımızda Garip1Blog ortaya çıktı. 2018 de iki kişiyle başlayan yolculuğunuza zaman içerisinde aramıza katılan dostlarımızla yolumuza devam ediyoruz Gelir kaygısı olmadan kendi yağıyla kavrulan sitemizde, sinir bozucu reklamlarla boğuşmadan, kahvenizi veya çayınızı alıp, bir birinde güçlü ve değerli kalemlerin yazılarını  okurken keyifle vakit geçirebilirsiniz.

Abone Olun
Bildir
guest
2 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
hakim
hakim
26 Aralık 2023 13:59

İsmet İnönü’nün; “Hiçbir ülke yoktur ki, kendi içinden bizim kadar hain yetiştirebilsin”. Ve Kâzım Karabekir Paşa’nın; “Öyle puslu ki hava şeytan bile Müslüman mintanı giyiyor” ifadelerini unutmamak lazım.

Okumaya Değer
Türk Siyasi Tarihi'nin dönüm noktalarından biri olarak tarihe geçecek 31 Mart 2024, not alın. Altı üstü mahalli seçim, belediye başkanlarını…
2
0
Yorumlarınızı merak ediyoruz.x