KAPIŞMA
Kapıştırıyorum kalbimin bir yarısını diğer yarısıyla…….
Birisi geçmiş, birisi gelecek…
Tam ortalarında kırılan bir fay hattının üstüne uzanmış seyrediyorum
umurumda değil, kan revan olmuşum
yorgunum
umurumda değil,
hiç umurumda değil…
umur dediğin şey omur gibi bir şey mi?
içimde iç içe geçen umurlar zincirini kırdım, dağıttım tespih taneleri gibi, içimi kanattım, su gibi akıttım,
iç mekan çöktü,
her şey sular altında kaldı…
acımadı ki…
Şelale suyun intiharıdır ya da özgürlüğüdür,
kimsenin başedemediği
evlat!
bütün acılarını damarlarıma akıt, senin çağlayamadığın yerlerden çağlarım ben
Anneliğin de bir kalbi var ve benimkinden ayrı çalışıyor
bütün herşeyin üstünde atıyor
acısıyla tatlısıyla tıkabasa dolu
suyun yanına kurulmuş bir şehir gibi ihtişamlı bir şey
dibe dalıyorum üstelik,
çıkar çıkar bitmiyor ganimetler…
evlat senin saçlarını dağıtan rüzgarla kavgamı bitiremiyorum,
o güzel başını yerden yere seyrettim de
göklerden bir kartal gibi süzülüp de yerlerde sürünüyorum
göremiyorum, duyamıyorum, göremeyen, duyamayan kalbim özür diliyor anne kalbimden
parçalanıyorum,
bütün dünya sanki beni azarlıyor,
bi azarla haklılığından vazgeçen bir çocuk gibi yutkunmaya çalışıyorum…
kalbimin saçları savruluyor oradan oraya
saçlarım yerleri süpürüyor, koparıyorum diplerinden, atıyorum önüne
yetmiyor…
canımın canı
har,
alev,
kor, kül, su
içine yürümez bazı sözler
içerideki karmaşadan kendine yol bulamaz çünkü…
Yıkılıp baştan yapılmış gibiyim,
bambaşka biriyim,
yutkunamadığım acılar, pıhtı atar bir şiirin içinde gün gelir…
Çok sustum, artık dinleneyim biraz…
zaten ay yerini güneşe bıraktı
sevgili sabah doğdu…
dumanı üstünde…
bütün gece
üşümekten içinin dallarını kar tutar bazen, eritemezsin
içindeki karları eritemezsin bazen
Diktiğin bir binayı yıkmak ne kadar kolay ne kadar çabuk
kimi insanlar hiç kimseyi kırmazlar, ama kırılmayı çok iyi bilirler
sular altında kalan gülüşlere bakıp bakıp ağlamanın tadını bilirler üstelik…
Kalbimin önünde evlat
gecenin köründe devriye geziyorum,
içimde ev’siz insanlar… sokak kokulu…
üşüyorum,
üzerimden kaynar yağmurlar dökülse, ısınsam ya da kavrulsam daha çok.
Olabilir…
Bazen kelimeler yardım edemez
Bazen de zaman…
Yüzyıllar gibi gelen o anlar, o geceler… baktığım pencereler…
Bebek gözlerin…
Kahve köpüğüyle dolu benekli, bakışları hâlâ çocuk gözlerin…
Yakın markaja alıp,
alıp başımı gidiyorum
kalbin kıyısı köşesi demirlenmiş evlat, yay gibi gerip çekiyor gerisin geriye
zaten bütün yollar kendi yalnızlığıma çıkıyor gecenin bir vakti
dönüp dönüp dolanıyorum, tüm damar yollarımdan kan yerine gözyaşı akıyor
karnımın içinden ciğerlerime doluyor
yine iç mekan çöküyor
yine sular altında kalıyor herşey
(ikisi de can’dan bir kıvam)
anneler bilir
vicdan yanığı
söz düellosu
geçen yağmur
(geçmiş yağmura şemsiye tutulmaz)
dünü hangi kelime kurtarır bilmiyorum
Çocukluğumdaki gibi kar yağsın istiyorum sokakların üstüne lapa lapa
(çocukken başka bir şeydim, anne’lik nedir bilmiyordum)
(anne’lik bilinmiyor, onun kalbi var, her yere kan veriyor, yön veriyor, ben’den ayrı işliyor)
Çekip kapıyı gidemezsin kafana göre
kalırsın,
durursun,
hayatı bazen içeriden seyredersin
içinden… içerin’den.

Mevsimlerin kızı Eylül…
Eylül’ün ise en bebek saati…
Ankara’da…
Bir Seher Vakti doğmuşum…
Çok seher vakitleri görüp günler devirmişim,
Büyümüşüm, büyürken düşüp kalkmışım,
Hayatı sevmişim herşeye rağmen,
Hayatın bir okul olduğunu, sevinçler, kederler, başarılar, başarısızlıklarla dolu, ama herşeyin geçici olduğunu görmüşüm…
Geçici olan bir çok şeyi yazarak kalıcı kılmışım, yazmayı ve okumayı çok sevmişim..
Ne yaparsam yapayım aşk’la yapmayı seçmişim… dil’den değil kalp’ten olsun diye cümlelerime çok özen göstermişim.
Sevmişim, sevilmişim, en çok aşk’ta takılıp kalmışım… evlat tatmışım, iyi evlat olmaya çalışmışım, vatanımı, bayrağımı çok sevmişim… İstanbul’a hayran kalmışım, böylece şehirlerin en güzelinde yaşamayı seçmişim…
Halen dostalarımın ve ezelden beri var olduklarını düşündüğüm dostluklarımın tadını çıkarmaktayım…