AŞK’A AŞKLA
Kimyayı öğretiyorlar bize
Sonra aşka kimya diyorlar…
Kimyanın tutması… Geçici bir kimya hali!
Elektriği anlatıyorlar okulda…
Sonra soruyorlar, elektrik aldın mı?
Zıt kutuplar çeker birbirini diyorlar, sonra aşkta mutluluğu zıtlıklara bağlıyorlar.
Var mı böyle bir kuralı?
Aşk başka türlü kurallara mı bağlı? Ya da kuralsızlık dünyası mı?
Onu bunu bilmem… Benim gönül gözümde “Aşk” dürüstlükte, güvende, sadelikte, tertemizlikte…
Emekte… Anlamaya, dinlemeye, anlatmaya heveste… Dinginlikte, beraber gülüp, beraber ağlayabilmekte, çağlayabilmekte. Farklılıklarını da sevebilmekte…
Bunun adına sevgi diyorlarmış. Tanım gerektirmeyen karışık işler bunlar. Severken de kelebekler terk etmediyse kalbi, karnının içini, o zaman “Aşk” demişsin, “Sevgi” demişsin fark eder mi?
Ne demişti: Âşık olunur. Mesele Aşk’ta kalmakta… Mesele gerçekten, marifet cidden. Marifet; incelikte, düşünmekte, hissetmekte, anlamakta, kırmamaya çalışmakta.
“Kırdıysam” diye endişelenip, “Önce kendine kırılmak” Allah’ım ne önemliymiş bu! Boş vermeden, zamana bırakmadan bir an evvel telafi yolu aramak. O üzülürse paramparça olmak, sevinir de, bir de gülerse… Dünyası aydınlanmak…
Aşk öyle “Sevdiğimi kıskanırım” “Ya benimsin ya toprağın/toprağım” demekle olmuyor. Ya da “Buradan ancak kefeninle çıkarsın” sözleri boş. Çok özgür bir şey aşk, öyle kafeslerde durmuyor. Yüksek bir inanç ve güvenle kapıları hep açık bırakmak gerekiyor.
Aşkın içinde “Değer” var. Değerini bilmek, “İnsanın hayattaki değerler bütününü” bilmek, değerini yükseltmek, düşünüp değerlendirmek. Yanlışını söylemek, yanlışının söylenmesine izin vermek. Eğrisiyle, doğrusuyla kalbini gösterip “Her halinle hep buradasın” diyebilmek.
Onun sevdiğini sevmek, saygı göstermek, yol göstermek, gösterilen yolu sadece onun için bile olsa seçmek, bazen yolu olmak, yolun olmasına sevinmek, en önemlisi beraberce o yolda yürümek. Kalbine, ruhuna iyi gelmek ve gün gün kalbine iyi gelmeyi öğrenmek…
Gerçek olmak, gerçeği seçmek, gerçekçi olmak, korkutucu olsa da gerçeği söyleyebilmek. Büyümesine izin vermek, beraber büyümek, hep önde yürümemek, öne geçmesini gururla izlemek, desteklemek.
Beraber delirebilmek, beraber dem alabilmek, sakin kıyısı da olabilmek, fırtına olup beraber esebilmek, elini hep tutabilmek, derdine derman olabilmek.
Mesafeleri sevmemek, mesafeleri kısa edebilmek, uzaktayken de yakın olabilmek. Şımarmak, şımartmak, şımarmasını, şımartmasını sevmek, heyecanla beklemek. Beraber eğlenebilmek, kaç yaşında olursan ol, birlikte aynı gün içinde hem çocuk hem de yetişkin olabilmek.
Çiçek gibi açtığında üzerine basıp geçmemek, ruhunu beslemek, o “Bir damla sudan ne olur” düşüncesinden vazgeçmek. Bir damla suyun mucizeler yaratacağını bilmek.
Aşka uçuşta kanatların yanabileceğini de göze almak, “Bu bendeki, sendeki aşkla” yangını görmezden gelmeyip hızlıca söndürebilmek, ateşten ders alıp yeni kanatları daha güçlü çıkarabilmek. Diğer anlamda da aşka, aşkla yanmayı sevmek ve gözün kara o aşk yangınına dalabilmek. Çok klasiktir ama çok da doğru bizim üstatların söyledikleri, ilâhi olduğu gibi insani aşk için de geçerli:
Sadi Şirazi: Aşk’a uçarsan kanatların yanar!
Mevlana: Aşk’a uçmazsan kanat neye yarar?
Yunus Emre: Aşk’a varınca kanadı kim arar?
O aşkınızı koyup koruduğunuz, kristal kalbe çarpmamak, onu hep yukarıda tutmak, düşüp kırıldığında pişmanlığın da fayda etmeyeceğini, yapıştırsan da bir daha hiç eski tadında, şeklinde olamayacağını bilmek, buna göre yaşantını düzenlemek. Fedakârlık yapabilmek ancak “feda” dan “kâr” beklememek. Sabretmek, “O yaptıysa vardır bir sebebi” diyebilmek, o sebebin açıklanacağına güvenmek, karşısındakini bilmek… Yaşlı adama sormuşlar “Nasıl bu kadar uzun süre aynı sevebildiniz, evli kalabildiniz?” Adam cevap vermiş “O deli olduğunda ben veli, ben deli olduğumda o veli oldu”. Mesele böyle de bakabilmek…
Zor zanaat, aşk da, aşık olmak da, aşk olmak da, aşkta kalmak da…
Ancak “AŞK” şu yaşlı ve çirkin dünyanın tadı, tuzu, merkezi, ruhu…
Şu dünyadan
Heyben boş gitme!
Hiç yoktan
Bir insanı anla, uğraş, uç aşkıyla,
Yüksel onunla.
Bir gün açtıklarında o heybeyi
Görsünler boş değilmiş yüreği

Hep yazdım, kendimce…
Bazen kısacık cümleler, bazen uzun sayfalar…
Küçük sözleri, duyguları, durumları bir cümleyle,
Ki benim için anlamları büyük diye…
Söz uçar da yazı kalır diye…
Sevdiklerime yazdım unutmasınlar diye,
Kendime not, geleceğe mesaj, hatırlatma, uyarı…
Hatırlayayım diye
Benden bir iki cümle kalsın diye.
Masal okul sırasında yazılıp silinen cümlelerle başlamış
Bilememişim…
“Sende bir sürü şiir vardır, göndersene…” cümlesiyle devam etmiş…
Ruhumun martıları o gün uçmuş işte mavilere…
Şimdi de bazen şiir, bazen yazıyla devam ediyor bu yolculuk,
Kendi halinde…
Açık, koyu, soluk, canlı…
Ama mavice…
Ne kadar güzel anlatmışsınız aşkı, insanınm tekrar aşık olası geliyor, kaleminize sağlık
Çok güzel, okurken kendimden geçtim, nasıl güzel ifade etmişsiniz nasıl güzel dillendirmişsiniz aşkınızı. Sevmek çok güzel ama sevildiğini bilmek çok daha güzel, ruh eşini bulmak paha biçilmez ve siz üçte üç yapmışsınız, nazar olmasın hep sevgiyle kalın.
Hala böylesine yoğun, saf ve duyguların doruklarda dolaştığı aşkların olduğunu görmek, bilmek ve okuyarak hissetmek çok güzel. Mutluluğunuz daim olsun, aşkla kalın sevgiyle kalın.
Simlacanım; aşka aşık biri olarak, aşkla yazdığın bu yazıyı çok büyük bir keyifle okudum. Harika mesajlar, bilgi dolu satırlarla sabah sabah beni mest ettin. Bak beni yine aşk neyledi moduna soktun. Aşıklar günün kutlu olsun canım. Bugün her aşkın kutlandığı da bir gün olsun. Aşk’ı canlandırdığın ve sunduğun için teşekkürler canımın içi. Seni seviyorum