Belediye Gazozu
Bundan yaklaşık kırk küsür sene önce İstanbul’da Bostancı’da oturuyorduk. En büyük derdimizin ev ödevleri olduğu, mahalle kültürünün dibine kadar yaşandığı, tatillerde geç saatlere kadar sokakta kaldığımız dönemlerdi. Mahalledeki en büyük eğlencemiz futbol maçı yapmaktı. Dörderden bazen beşerden iki takım kurup gazozuna kıran kırana maç yapardık. Tozun toprağın içerisinde yorgunluktan bitkin düşene kadar top peşinde koşardık.
Devre arasında bir apartmanın bahçesine dalar, sulama hortumunun ucundan kana kana, dalağımız şişene kadar su içerdik. Kimse de hasta olmazdı iyi mi? O kadar tatlı gelirdi ki bu su ‘Belediye Gazozu‘ derdik.
Sonra büyüdük, hem de ne büyüme…
Yazının başında ‘kırk küsür sene önce‘ yazarken elim titredi. Yaşlanmayı hiç kabul etmedim, kağıt üzerinde yazan rakamın hiçbir anlamı olmadı şimdiye kadar. Yaşla beraber, bazı fiziksel güç kayıpları oldu elbette ama hiç umursamadım, yaşlılık alameti olarak kabul etmedim hiçbirini. Çünkü benim ruhum çocuktu, hala da çocuk. O yaramaz içerilerde bir yerlerde saklı falan da değil, tam merkezde, ortalıkta, yine çocukluğunu yapıyor istediği zaman. Büyümek istemiyor, inatla direnmeye çalışıyor zamana ve hayata karşı ama ne eski gücü ne de direnci kaldı artık.
Önce büyüdüğün zaman anlarsın dediler. Sonra da baba olunca anlayacaksın dediler.
Haklılarmış…
Büyüdükçe daha iyi anlamaya başladım, baba oldum çok daha iyi anladım neden bu kadar endişelendiklerini, neden geleceğe dair kaygıları olduğunu. Öyle çocukken ‘bir büyüsem, hayat daha kolay olacak‘ hayali ya da mavraları hikayeymiş, büyüdükçe işler hiç de kolaylaşmıyormuş. Aksine daha da zorlaşıyormuş.
Son 3-4 yıl hayat daha da zorlaştı, özellikle son iki yıl ülkece son sürat dibe doğru gidiyoruz. Eski hayatları özler olduk. Markete gitmeye korkar olduk. Elimizi cebimize atmaya korkar olduk. Sadece biz mi? Çocuklarımız bile aynı endişeyi aynı korkuyu yaşar oldu. Biz o yaşlarda aklımız bir karış havada gezerken, onlar olgun birer yetişkin gibi davranır oldu.
Zaman ve hayat şartları ne bize acıyor ne de çocuklarımıza.
Büyüdüğün zaman anlarsın ya da anne baba olduğunuzda anlayacaksınız demeye fırsat bulamadan olgunlaştı çocuklar, hayat ezdi geçti onları. Ne gelecek hayali bıraktı onlarda ne de umut.
Bugün bize bunları yaşatanlar için, içimde kabaran öfkeye engel olamıyorum. Bendeki bu öfke, kızgınlık hatta yer yer ortaya çıkan nefret duygusu, içimdeki o yaramaz, mutlu çocuğu yok ediyor. Halbuki onun dünyasında ne nefrete ne öfkeye ne de kızgınlığa yer vardı.
Bütün bu gelecek ve ne olacak çocuklarımız kaygısı içerisinde hayatımda ilk kez yaşlanmaya başladığımı hissetmek beni korkutuyor çünkü ben alışkın değilim yaşlanma fikrine. Kafa kağıdında yazan doğum yılı benim için dört haneli rakamken artık üstüme yapıştırılmış bir etiket gibi oldu, hem de her geçen gün değeri düşen bir etiket.
Çok uzun zamandır Belediye Gazozu hiç aklıma gelmemişti, çocukluğumdaki güzel olan bir çok şeyi unuttuğum gibi onu da unutmuştum. Ne zaman ki peş peşe Büyük Şehir Belediyelerinin suya yaptığı zam oranları gündeme düştü o zaman hatırladım. Bizim çocukluğumuz ve şimdiki çocukları düşündüm. Biz tozun toprağın içinde futbol oynarken onlar oturdukları sitenin içindeki çim sahada futbol oynuyor. Biz bahçe hortumundan Terkos suyu içerken onlar pet şişelerden, evden getirdikleri suluklardan sularını içiyor. Şimdiki çocuklar da en az bizim o dönemde olduğumuz kadar mutlular ama tek farkla biz o mutluluğu özgürce yaşadık onlar belirlenmiş sınırlar içerisinde. Bilmezler ki musluğa ağzını dayayarak su içmenin tadını.
Büyüklerimiz ‘her şey eskiden güzeldi‘ derler ya, şimdi biz de aynı şeyi söylüyoruz, çocuklarımız da kendi çocuklarına (o da çocuk yaparlarsa) aynı şeyi söyleyecekler. Gelişmiş ülkelerde yaşayanların refah seviyesi her sene artarken biz bir ay öncesini özlemle anıyoruz ve bunun kaderle falan da alakası yok.
Tamamen toplumsal beyin ölümünün eseri.
Profesyonel baba, amatör yazar, sorgulayan, araştıran, teknoloji düşkünü, düne takılmayıp yarını yaşamayı seven doğuştan Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı.
Eşimle beraber kaleme aldığımız yazılarımızı bir arada tutabileceğimiz, bir nevi arşiv olarak kullanabileceğimiz ve paylaşabileceğimiz bir site kurma kararı aldığımızda Garip1Blog ortaya çıktı.
2018 de iki kişiyle başlayan yolculuğunuza zaman içerisinde aramıza katılan dostlarımızla yolumuza devam ediyoruz
Gelir kaygısı olmadan kendi yağıyla kavrulan sitemizde, sinir bozucu reklamlarla boğuşmadan, kahvenizi veya çayınızı alıp, bir birinde güçlü ve değerli kalemlerin yazılarını okurken keyifle vakit geçirebilirsiniz.
Vedat Bey harika bir yazı yazmışsınız. Büyüdüğünü kabul etmeyenlerden ve fiziksel düşüşün çocuk ruhumuzu yok etmeyenlerdenim ben de… Eskileri özlemenin sadece nostaljiyle alakalı olmadığını çok güzel vurgulamışsınız. Kaleminize sağlık
Farklı ülkelerde olunsa da endişeler aynı galiba. Avrupa ülkeleri sizler kadar ağır hissetmiyor ekonomideki gerilemeyi elbette ama gelecekle ilgili endişeler çok yakın. Kaleminize sağlık.
Çeşme suyunun belediye gazozu olduğu dönemleri ucundan da olsa yakalamış biri olarak gerçekten özlüyorum o zamanları ve maalesef yazınızdaki endişeleri iliklerimize kadar yaşıyoruz.
Çok farklı bir yazı tarzıyla dönüş yapmışsınız. Genelde eğlenceli, eleştirel ve araştırmaya dayalı yazılar yazarsınız bu sefer duygularınızı aktarmışsınız Anlatımınız akıcılık her zaman ki gibi…
Buradan diğer yazarlarınız da seslenmek istiyorum… Lütfen yazınız, çok ara veriyorsunuz ve bir süre sonra unutuyoruz burayı. Yeni yazı bülteni gelmese arada kaynayıp gidecek yazılarınız.