Hayat Mücadelesi
İnsanoğlunun hayatla mücadelesi doğumhanede başlıyor. Gözlerini açtığın ilk anda otomatik olarak gelişen bir refleksle nefes almaya başlarsın ama ciğerlerine dolan oksijen senin hayatla olan ilk mücadelendir. O ilk nefes ciğerlerini yakar, canını acıtır. İkinci refleks ise ağlamaktır, ciğerinin yettiği kadar bağırarak ağlamak. Sonrasında popona yediğin şaplakla hayatının ilk dersini alırsın ama farkında bile değilsindir.
Ve huzurlu güvenli liman…
Dokuz ay boyunca her anında hissettiğin şefkati, kalp atışının sesini, sıcaklığı, kim bilir belki de alışkın olduğun o kokuyu, annenin göğsüne bırakıldığın an yeniden hissedersin ve susarsın. Bu da senin hayattaki ilk güven duygundur.
Hayatla olan mücadelen yaşamının her anında her evresinde senin sınavın olur.
İlk adım için mücadele edersin. Düşersin… Kalkıp yeniden devam edersin, tekrar düşersin yine denersin… Başarana kadar, iki ayağının üstünde durup yürüyene kadar denersin pes etmeden. İşte hayattaki ilk gerçek başarın budur. Ayaklarının üstünde durup yürüyebilmek.
Sonra eğitimler başlar…
İlk kelimelerin, ilk kendi kendine yemek yemen… Bunlar da hayatının mihenk taşlarıdır ama tuvalet eğitimi aldığın ilk önemli eğitimdir.
İkinci önemli başarın altına kaçırmamaktır.
Sonra anaokuluyla başlayan uzun bir eğitim sürecine girersin ki mücadelenin dibidir o yaşlarda. Ders çalışmak, sınavlarda başarılı olmak, anne babanın beklentilerini karşılamak için çabalamak kısacık hayatının omuzlarına bindirdiği ağır yüklerdir. Yetmezmiş gibi bir de gönül acısı, kalp yarasıyla uğraşırsın.
Üniversite hazırlık, sınav, kazandın kazanamadın dertleri, tasaları seni yıpratmaya başlar ama görmezden gelirler çünkü normaldir bunlar, kendileri de çekmiştir bütün bunları. ‘Daha dur’ derler, ‘bu ne ki?’ derler, ‘hayat daha acımasız, sen hele bir çalışmaya başla, o zaman görürsün’ derler…
Ne olduğunu bile anlamadan büyümüşsündür.
Geriye dönüp baktığında ‘keşke’ dersin birçok sebepten dolayı. Kimi okul hayatında yeterince çalışıp daha iyi bir yerden mezun olamadığı için, kimi gecesini gündüzüne katıp deliler gibi çalıştığı için, kimi geçmişte yaptıkları kimi de yapmadıkları için. O keşkeler yapışır sırtına, yük olur, ağırlaşır.
Hayatla mücadelen her geçen gün daha da ağırlaşır. Ezmeye başlar seni. Ne kadar kazandığının hiçbir önemi yoktur aslında. Hayatın neresinde durduğunla, hayata nasıl baktığınla ve en önemlisi hayatı nasıl karşıladığınla alakalıdır.
Çabalamadan, uğraşmadan, çalışmadan ve belki de biraz olsun şans olmadan hayatla olan mücadele kazanılmıyor maalesef.
Evrende var olan her şeyin bir olgunlaşma süreci var değil mi? Dünya on dört milyar yıldır bu evrende var olabilmek için bir çok değişimden geçti ve geçiyor. İnsanoğlu o ilk nefesini alabilmek için anne karnında dokuz ay 15 günde gelişiyor, büyümek ve olgunlaşmak için bir ömür harcıyor, sonra da hayata tutunabilmek için mücadele ediyor. Her tohumun toprak altında gelişmek için geçirdiği süre farklı, kimi beş yıl boyunca kök salıp sonra toprak üstünde büyüyor, kimi bir hafta sonra toprak üstüne çıkıp büyüyor ama hepsinin mücadelesi aynı. Hayatta kalabilmek için güneşe doğru uzamak.
İnsan da öyle değil mi?
Hayatta kalabilmek, hayat kaynağına ulaşabilmek için mücadele ediyor sürekli, kısacık ömrünün her anında hem de. Bu bazen para, bazen güç, bazen mutluluk, bazen sevgi, en önemlisi de sağlık için. Önceliğin neyse onu istersin hayattan. Ama hepsi birbirine bağlıdır, birinden biri eksik olduğunda diğerlerinin anlamı olmaz ama sen bunun farkına bile varamazsın, çünkü hedefin bellidir, ulaşmak istediğin yer bellidir. Ona odaklanırsın.
Yaş kemale erdikten sonra geçmişe dönüp bir bakmalı insan. Bu hayatta neyi başardım diye sormadan önce geride ne bıraktım diye sorabilmeli. Aldığı cevap yüzünü güldürüyorsa ne mutlu.
Hayat ilk mücadeleyle başlayıp ilk başarıyla devam eder ve bu mücadele gözlerini yumduğun son güne kadar devam eder.
Hayattaki ilk mücadelen neydi? Nefes alabilmek değil mi? Son mücadelen de o son nefesi alabilmektir maalesef.
İşte hayat budur…
İki nefes arasında geçen kısacık bir ömür…
Profesyonel baba, amatör yazar, sorgulayan, araştıran, teknoloji düşkünü, düne takılmayıp yarını yaşamayı seven doğuştan Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı.
Eşimle beraber kaleme aldığımız yazılarımızı bir arada tutabileceğimiz, bir nevi arşiv olarak kullanabileceğimiz ve paylaşabileceğimiz bir site kurma kararı aldığımızda Garip1Blog ortaya çıktı.
2018 de iki kişiyle başlayan yolculuğunuza zaman içerisinde aramıza katılan dostlarımızla yolumuza devam ediyoruz
Gelir kaygısı olmadan kendi yağıyla kavrulan sitemizde, sinir bozucu reklamlarla boğuşmadan, kahvenizi veya çayınızı alıp, bir birinde güçlü ve değerli kalemlerin yazılarını okurken keyifle vakit geçirebilirsiniz.
Her geçen gün zorlaşan hayat karşısında ezilmek, çıkış yolu bulamamak, her güne farklı bir endişeyle kalkmaz insanı yoruyor ve yaşlandırıyor. Hayatımızı, hayallerimizi umutlarımızı yediler.
Eminim yazınızı okuyanların büyük bir çoğunluğu aynı düşünceler içerisinde kaybolmuş, gelecek endişesi yaşıyorlardır ama sizin tarzınız bu değil, karamsarlık yazılarınıza yakışmıyor.